25 Mayıs 2012 Cuma

AVUSTURYA


AVUSTURYA

Avusturya deyince akıllara; tabii ki de öncelikle klasik olmak üzere müzik gelir. Daha sonra tarih derslerinden “Viyana Kapıları” gelir =) . Başlıca Sigmund Freud, Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart’ ı akıllara getirenlerde olacaktır. Eğer midenize benim gibi düşkünseniz de, tabii ki Wiener Schnitzel ve Kaiserschmarrn gelecektir. Ayrıntılı bilgi için; http://tr.wikipedia.org/wiki/Avusturya



Avusturya’da sadece Viyana şehrinde ve 1 gün kalabildim. Bu sebeple yazacaklarım tamamen kısa gözlemlerim sonucunda olacaktır, umarım çok yanılmamışımdır.
Viyana(3 yıldız)
Benden 3 yıldız almasına rağmen eğer ki çok sayıda “Kültür Şok’u” yazımda bahsettiğim medeniyetten yoksun Türk arkadaşlar olmasaydı rahatlıkta 4 yıldız alabilirdi. Bu arkadaşlardan yeterince bahsettiğimi düşünerekten Viyana’nın güzel yanlarına geçelim.
Öncelikle tam bir öğrenci şehri, her yer onlarla dolu ve bildiğiniz üzere bir kısmı da Türkiye’deki Avusturya Lisesi’nden çıkan arkadaşlarımız. Bunun faydası her yer de öğrencilere göre düzenlenmiş; parklar, eğlence yerleri vb.
Müze bakımından da oldukça zengin bir şehir Viyana;

Kunsthistorisches Müzesi, Staatsoper opera binası, Arsenal Müzesi, Museumsquartier. Ve bunların yanında geniş parkları ve yeşil alanları da cabası.


Diğer bir önemli yapı, Viyana’nın simgesi denilebilecek Wiener Riesenrad. Her bir kolunda küçük bir restoran olan çok büyük bir dönme dolap.


Bunun yanında Viyana’da geçen küçük bir enstantane ile yazımı bitiriyorum. “Viyana’da kaldığım tek günün gecesi bardan çıkıp hostele dönerken bir parktan geçmek zorundaydım ve ilerde bir kalabalık gördüm. Biraz tırsmayla beraber ilerledim, biraz daha yaklaşınca neredeyse 10 kişilik siyahî arkadaşlardan oluşan bir grubun orada olduğunu ve bir tanesinin geçeceğim yolun tam üzerinde arkadaşlarına hararetli ve bağıra bağıra bir şeyler anlattığını gördüm. İçimden kesin bunlar bana bulaşacak ve seyahatimin son gününde meftaa olucam dedim. Yaklaştıkça 1 kişi dışında muhabbet kesildi ve bakışların içerisinden geçerken, o heyecanla bir şeyler anlatan eleman bana çarptı, tam o anda eyvah! Dedim, herhalde hem beni soyacaklar hem de dayağı yicem. Çarptıktan sonra çocuğa içimdeki Türk cengaverliğiyle sert bir bakış attım, ama bir şey dese deparı basıcam :D Çocuk bana izin vermeden döndü ve ellerini birleştirerek birkaç defa özür diledi. Ben şaşkınlıkla önemli değil derken hepsi aynı anda iyi akşamlar diledi.” Bu hikâyeden de anlaşılabileceği gibi İstanbul’da hayatta kalmış herkes Interrail seyahatinde sorun yaşamaz, çünkü daha tehditkâr bir şehir olduğunu sanmıyorum bu gittiğim şehirlerde en azından.
Dikkat Çekenler: Paranoyak olmayın, limonlu schnitzel pek güzel değildir, aşırı ilgili Türk garsonlara kurban olalım, Almanlardan daha sıcakkanlılardır, seyahatimdeki en iyi 2. hostel Do Step Inn buradadır.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

ÇEK CUMHURİYETİ


ÇEK CUMHURİYETİ

Çek Cumhuriyeti eski adıyla Çekoslovakya deyince erkeklerin akıllarına güzel kızları, Baros, Ujfalusi, Nedved, Koller gibi efsanevi futbolcular ile birlikte genel olarak Prag geceleri ve tabii ki Pilsen’in önderliğinde çeşit çeşit biraları gelir.  Detaylı bilgi için; http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ek_Cumhuriyeti



Bu güzel ülkede ne yazık ki sadece Prag şehrine gidebildim, hâlbuki çok fazla zamanımı ayırmak istiyordum bu ülkeye ama ne yazık ki olmadı. Klasikleşmiş yıldız notlandırmamı yapmam gerekirse, önceki yazılarımda da hayranlığımı belirttiğim gibi;

Prag(5 yıldız)

Evet, bu şehre gidenler hiç sevmiyor ya da hayran kalıyor; çünkü şehre girer girmez çok kasvetli olduğunu hissediyorsunuz ancak bu çoğu insanda kötü bir tepkiye yol açsa da bende inanılmaz bir merak ve hayranlık duygusu uyandırdı.

Seyahatimin son 5 gününün 3 gününü bu şehirde harcadım ama imkânım olsa 10 günümü de harcayabilirdim, bunda bir Kafka hayranı olmamın büyük payı vardı açıkçası =)

Prag’ı neden sevdiğimi anlatmakla başlayayım, şöyle bir şehir düşünün; şehrin ortasından Vltava Nehri geçiyor ve bu nehir şehri Old city, New City olarak 2 bölüme ayrılıyor. Old City; Prag’ın 2. Dünya Savaşı’ndan çok zarar görmeyen ender şehirlerden biri olması sebebiyle inanılmaz eski ve görkemli mimari yapılara sahipken, New City; gece eğlence yerlerine, halkın yaşam ve çalışma alanlarına,  modern sanatlar müzesine ve çok sayıda eski kilise ve sinagoga sahip.

Yani buradan anlaşılabileceği gibi modern yaşam ile tarih iç içe bulunuyor ve inanılmaz derecede korunmuş. Bunun yanında benden 5 yıldız almasının sebepleri ise; İskender’den sonra hayatımda yediğim en güzel yemek olan “Svičkova”, süper kale manzarası,  Charles köprüsü, sıcakkanlı insanı, ucuzluğu,  gece hayatı, huzurlu olması, müzik tarihi müzesi ve en önemlisi bitmek tükenmek bilmeyen klasik ve kilise müziklerinin sokak, opera salonları ve dini mekânlarda devamlı sürmesidir.

Bu bölümde Çek Cumhuriyeti’nde gittiğim tek şehir olan Prag’ı yüzeysel olarak sizi sıkmamaya çalışarak tanıtmaya çalıştım. Bundan sonraki bölümlerde bu şehrin ayrıntılarını, görülmesi gereken yerleri, yemek yenecek yerleri; fotoğraf ve videolarla tanıtmaya çalışacağım.

Dikkat Çekenler: Kafka’yı çok güzel paraya çevirmişler hatta biraz suyunu çıkartmışlardır, “Becherovka” güzeldir, yakışıklı erkek pek yoktur ama aşırı güzel kız çoktur, gittiğim en ucuz Avrupa şehridir, kaybolmak inanılmaz kolaydır, “Karlova” ve “Kaprova” farklı sokak ve caddelerdir hostelinizin hangisi üzerinde olduğuna 3 defa kontrol edin yoksa benim gibi yarım saat gezinebilirsiniz =) , kilise müziği büyüleyicidir, vejetaryenlerin yaşayamayacağı bir yerdir.