22 Kasım 2014 Cumartesi

SLOVAKYA

Slovakya dediğimiz zaman aklımıza ilk gelen şey; futbolla ilgileniyor ve Fenerbahçeli isek Miroslav Stoch, Beşiktaşlı isek Filip Hološko gelebilir J ancak tabii ki bunlardan başka, isminden de anlayacağımız gibi Eski Çekoslovakya’nın bir parçası olması gözlerden kaçmaz.

Ayrıntılı bilgi için her zamanki gibi wikipedia’yı önermeyi düşünüyordum ancak kıt bir bilgi olduğu için daha ayrıntılı anlatan bir site var mı diye baktım, ne yazıkki bulamadım L
Bu sebeple; http://tr.wikipedia.org/wiki/Slovakya




Bu ülkeye gidiş hikâyem biraz garip açıkçası; önceki yazımda gitmiş olduğum Slovenya seyahatimin devamında Budapeşte’ye giden tek trene atladığımda, trenin Zagreb aktarması olduğunu sınırda öğrendim. Ancak gittiğim tarihlerde Hırvatistan tam Schengen ülke üyesi olmadığından ve benim vizem tek girişli olduğundan bir sonraki durağım Bratislava oldu.
Fakat benim planlarımda bu şehre 1 günlük uğramak vardı çünkü çok ufak olduğunu ve yarım günde gezilebilecek bir şehir olduğunu biliyordum.
Ancak işler planladığım gibi gitmedi ve 3 gün kaldım bu şehirde.

Bratislava(3 yıldız*)

Slovakya’nın bildiğim ve görmeyi planladığım tek şehri olan Bratislava için çok bir beklentim yoktu açıkçası.  1 gün gezip ertesi gün Viyana’yı tekrar gezecektim. Ancak öyle olmadı ve dünyada tanıdığım en pozitif insanla, Barbora ile tanıştım. Üstüne, genellikle seyahatlerimde zaten Türk yemekleri yemekten uzak olmadığım için en son gideceğim yer olan Türk restoranında çok değerli Ahmet hoca ve doğal komik adam Efe ile tanışmam ve Barbora vasıtasıyla tanıştığım yakışıklı futbolcu dostum Vladimir ve dünya güzeli Gilda benim Bratislava seyahatimi anlamlı kıldılar. Onlara bu yazıyla selam vermek istiyorum J (Ahoj, Moji priatelia, ďakujem za všetko J)

Bu şehir gerçektende yarım günde gezilip bitecek kadar ufak ve görülebilecek yerleri oldukça az.
Hatta eski şehrin merkezinden (stare mestro) yukarı doğru baktığınızda neredeyse görülebilecek heryerin silüetini seçebiliyorsunuz.

Kalacak yer olarak Film Hotel’i tavsiye ederim. Her bir odası başka bir Hollywood starının ismiyle anılıyor ve dekorasyon mükemmel J Resepsiyondaki Barbora’ya benim tavsiyem üzerine geldiğinizi söylerseniz size en iyi odayı ayarlayacağına söz verebilirim J

Buraya çok yakın bir yerde “spirit of wine” isminde çok güzel bir şarap evi bulunuyor. Özellikle alt katına inmenizi öneririm, adeta film setinden çıkmış gibi.

Bryndzové Halušky
Slovak mutfağı oldukça lezzetli ve süt, et ürünleri oldukça yaygın bir şekilde kullanılıyor.
Bu yemeklerin en iyi örneklerinden bazılarını güzel bir bira içerek yine film seti tadında bir handa yiyebileceğiniz "Slovak Pub”’ı tavsiye ediyorum.( Obchodna caddesi)
Burada, Bryndzové Halušky (patatesin koyun peyniriyle harika buluşması J ),  Strapacky s Kapustou  (lahana, biraz peynir ve lezzetli et parçacıkları) ve Bryndzové Pirohy ( avrupanın bazı ülkelerindeki Pierogi de denen peynirle doldurulmuş mantı) yemeklerini kesinlikle deneyin.

Strapacky s Kapustou 
Bryndzové Pirohy

































Eğlence olarak oldukça fazla mekân bulunmakla birlikte genelde hepsinin aynı derecede güzel olduğunu söylebilirim, ancak sıra dışı bir şey yapmak isterim derseniz, şehrin çok az dışında öğrencilerin yoğunluklu olarak yaşadığı ve “öğrenci şehri” de denilen “mlynska dolina” bölgesindeki “unique club” . Burası bir üniversitenin çok yakınında ve genellikle devamlı partiler düzenleniyor.


Doğa içinde sakin bir yürüyüş yapıp güzel fotoğraflar çekebileceğiniz 3 yer önermek istiyorum;
  1. Kalvaria - Hlboka cesta caddesinden yürürken çevrenizdeki eski Slovak evlerini     görebilirsiniz ve yokuşun sonunda çok güzel küçük bir kilise ormanı bulunuyor.
  2.  Medická zahrada şehrin içinde inanılmaz huzurlu bir park,
  3.  Son olarak en güzel ve en gidilesi, “Devin” bölgesi. Burada bulunan Devin kalesine ve yürüyüş yolunda kesinlikle uğrayın, huzuru bulabilirsiniz.


Tarihi yer olarak ise eski şehrin merkezindeki Hrad Kalesi şehrin genel resmini görmenize yardımcı olacaktır.

Bu bölümde Slovakya’da gittiğim tek şehir olan Bratislava’yı yüzeysel olarak sizi sıkmamaya çalışarak tanıtmaya çalıştım.

Dikkat Çekenler: Yemekleri güzeldir.  İnsanlar huzurludur. Erkekleri diğer Slavların aksine yakışıklıdır. Kızları, slav mimarisinin yapı taşlarındandır. Doğası güzeldir (Parklar yıkılmaya çalışılmamaktadır!)Şehir ucuzdur ve Viyana’ya çok yakındır. Gençleri iyi İngilizce bilse de, belirli bir yaşın üstü ile anlaşmak neredeyse imkansızdır.



14 Ekim 2013 Pazartesi

SLOVENYA

SLOVENYA

Slovenya deyince çoğu erkeğin aklında slav ırkından olduklarından dolayı tek bir şey belirebilir, onun dışında genelde hepimizin aklında net bir şey belirmez.
Ayrıntılı bilgi almak için wikipedia önericem ama ne yazıkki Türkçe sayfasında da ayrıntılı bilgi bulunmuyor. En iyisi bu siteden biraz fikir edinmek;
http://www.slovenia.info/?tur_destinacija=0



Öncelikle bu ülkeye nasıl yolum düştü oradan başlayayım, maceracı ve basketbol sever arkadaşım Ege’den 2013 Avrupa Basketbol Şampiyonası’nın orada yapıldığını öğrendiğimde, aklımda uzun zamandır turnuva ortamını yaşamak istediğim yerin burası olacağına karar verdim. Hiç düşünmeden hadi gidelim dedim ve maç biletleri ile uçak biletini alıp, arabayı kiraladıktan 3 ay sonra Slovenya’daydık. Toplamda 8 gün kaldığımı belirterek kısaca şehirleri tanıtmaya başlayabilirim.

Grup maçları 4 farklı şehirde oynandı, bunlar; Ljubljana (Başkent ve en büyük şehirleri) , Koper ( Türkiye’nin de bulunduğu grubun maçlarının yapıldığı sahil şehri) , Jesenice (Dağların eteklerinde, efsanevi Bled gölüne çok yakın ufak bir şehir) ve son olarak Celje (dondurmacısıyla ünlü şehir ;) ) . Bu 4 şehri araba kiralayarak, bazen günde 3 şehre gidecek şekilde gezdik dolaştık.

Şehirleri tanıtmadan önce genel olarak Slovenya’da gözüme çarpan güzel ve kötü yanlarını anlatmak istiyorum.
Mutfak olarak bakıldığından özellikle et yemekleri göze çarpıyor. Bunlardan bazıları ćevapčići(şekil olarak İnegöl köfteyi andıran ve oldukça lezzetli bir köfte türü, büyük bir ekmeğin içinde veriyorlar gayet başarılı), kranjska klobasa (Kranjska sosisi),ve fastfood severlere Hot Horse fastfood zincirlerinden birinde herhangi bir hamburgeri inerebilirim. Ayrıca “Burek” adlı hamurişi zincirlerinde Türk mutfağının baş tacı pide ve böreklerden yiyebilirsiniz. Slovenyaya özgü 2 türlü bira var , bir tanesi Union, diğeri Lasko, benim favorim Lasko ama ikisini de deneyin oldukça başarılılar.

Ülke insanı genelde sıcakkanlı!! J , yardımsever, güleryüzlü ve mutlu. Gençler içinde, erkeklerin çoğunluğu bildiğimiz apaçi, kızların %90’ı model seviyesinde ve sıcakkanlı, ama bu 2 oluşum bir şekilde geçinip gidiyorlar J Eğlenmesini -neredeyse her balkan ülkesi vatandaşı gibi- çok iyi biliyorlar. Gece hayatını kesinlikle tavsiye ediyorum ama ufak yerleri bulmaya çalışın, eğlence türleri inanılmaz değişkenlik gösteriyor.

İngilizceyi genel olarak az biliyorlar, ama derdini anlatacak kadar konuşuyorlar J Slovence kulağa oldukça hoş gelen bir dil. Ne slav dili ailesinden olan Rusçaya benziyor ne de komşu oldukları İtalyancaya benziyor. Diğer Slav ailesi dilleri gibi öğrenmesi zor görünüyor. Bir de bu dili biliyorsanız, Sırplarla, Hırvatlarla, Boşnaklarla, Karadağlılarla, rahatlıkla anlaşabildiğinizi öğrendim oradaki arkadaşlarımdan.

İklimi bizimkinden çok az daha soğuk diyebilirim, ama genelde çok yeşillik olduğu için oldukça temiz bir havası olduğunu söyleyebilirim.
Fiyatlar İstanbul ile aynı diyebilirim. Euro kullanıyorlar.


Ljubljana(4 yıldız)

Bu şehirde yaklaşık 4 gün kaldım. Yukarıda belirttiğim gibi ülkenin en büyük şehri ve başkenti. Bunu diğer şehirlerini gezdiğinizde rahatlıkla fark edebiliyorsunuz, özellikle basketbol şampiyonası için gayet iyi hazırlandıkları söyleyebilirim, ancak birkaç kötü özelliği ile başlayabilirim. 1.si gördüğüm en kötü Tourist Office ‘e sahipler, dedikleri şeylerin büyük çoğunluğu yanlış olduğundan oldukça sıkıntılı anlar yaşattılar bize. 2. Olarak şehirde boş park yeri yok, heryer ispark’ın dengi kurumca alındığı için inanılmaz pahalı. Arabanız varsa çok sıkıntı yaşayacağınızı söyleyebilirim.

Gelelim güzel yönlerine, öncelikle boğazına düşkün biri olarak, hayatımda yediğim en iyi pizzayı(3 etli pizza-mesni tris) bu şehirde yedim, “Pizzeria Ljubljanski Dvor” adlı mekan nehrin kenarında porsiyonları büyük ve inanılmaz lezzetli pizzalar yapıyor denemeden geçmeyin.

"Hot Horse" fastfood zincirleri oldukça lezzetli ve hızlı yemek hamburgerler yapıyor.



Gece eğlencesi olarak hem ufak bir yere hem de en büyük yerlerinden birine gittim. Aralarında inanılmaz fark vardı, büyük olan yerde yabancı sayısı oldukça fazlaydı ve populist kuzey Avrupa eğlencesini buraya taşımışlardı, içki fiyatları da saçma şekilde pahalı ve kapıdaki görevlilerin gereksiz seçiciliği de beni mekândan soğutmaya yetmişti. Ama küçük olan mekân, ismini hatırlayamıyorum ama Zvezda parkının tam karşısında akşam sesten dolayı rahatlıkla bulabileceğiniz bir yerdi J burada seyahatim boyunca en eğlenceli dakikalarımı geçirdim. Club müziğinin yanında, balkan müziklerini de çalan mekânda lasko 1 euro olunca tadından yenmedi. Şiddetle tavsiye ediyorum. Not olarak girişte tek erkeklere sıkıntı yaratıyorlar, ancak Türk zekâsı burada da konuştu J insanlara mekândan çıkarlarken barın isminin yazılı olduğu bir bardak veriyorlar ve içeceğinizi ona boşaltıp çıkıyorsunuz, girerken de onu gösterip giriyorsunuz. Bu durumda dışarıda yalnızlığına terk edilmiş bardak bulabilirseniz huzur içinde içeri girebiliyorsunuz J

Şehir, turistik olarak gayet huzurlu ve güzel dizayn edilmiş, kaleden şehrin görüntüsü oldukça hoş, üçlü köprü (triple bridge) gece çok güzel görünüyor. Arkadaşım Ege’nin tercih ettiği gibi elinize fotoğraf makinenizi alıp şehir içinde gezinti yapmak oldukça eğlenceli olabilir.

Hostel olarak merkeze yakın ve çalışanları cana yakın H2O hostel tercih edilebilir.
Son olarak buradan okuma ihtimallerine karşı Ljubljana’da tanıştığım güzel insanlara selam çakıyorum, Mihael, Tjasa, Ana, Eva  hvala ti za vse, Ljubim te Slovenija…

Koper (3 yıldız)

Slovenya’nın çok güzel bir liman şehri olan Koper, hem İtalya’ya yakın olması hem de güzel atmosferi sayesinde oldukça güzel anılar bıraktı bende. Ljubljana kadar puan verirsem ona haksızlık olacağından benden 3 yıldız alan bu huzurlu sahil şehrinde her zamanki gibi öncelikle mutfağından başlarsak; 

Şef garsonunun Makedon türkü Abdülkerim olduğu "Delfi" restoranda oldukça lezzetli chips&beer ve üzerine pizza yiyerek uygun bir fiyatla ayrıldık. Orayı tavsiye ediyorum ve giderseniz benden selam çakmanızı rica ediyorum.

Basketbol şampiyonası sebebiyle hareketlenen şehir, maçların sona ermesiyle tam anlamıyla yalnızlığına terk edilmiş bir şehir siluetine büründü. Emeklilik için çok uygun bir şehir olduğunu söyleyebilirim.
Çok yakınındaki Izola şehrinde denize girip sahilinde birkaç saat dinlenmenizi tavsiye edebilirim.

Jesenice(3 yıldız)-Bled(4 yıldız)

Koperle aynı sebepten dolayı 3 yıldız alan bu şehir dağlarla çevrili, temiz ve soğuk havaya sahip sakin bir şehir görünümündeydi. İnsanı biraz daha soğuk olan bu şehrin asıl önemli noktası Bled gölüne arabayla 20 dk uzaklıkta olması.

Bled kasabası ve gölü inanılmaz tonda canlı renklere sahip, temiz, huzurlu, düzenli ve yaşanılası bir yer. Buraya kesinlikle gidin ve kaleye çıkın, orada göreceğiniz manzarayı gerçekten anlatılmaz yaşanır tabiriyle tasvir edebilirim.

Celje(3 yıldız)

Slovenya’nın 3. büyük şehri olan Celje’nin belli başlı özellikleri; düzenli yerleşimi, ülkenin geneline hâkim olan yeşilliği, temiz havası ve mutlu insanları J
Renkli renkli küçük evleri, güzel bir çarşısı olan bu şehirde gezinmek ve fotoğraf çekmek oldukça keyifli olacaktır.

Bu bölümde Slovenya'da gittiğim 4 şehri yüzeysel olarak sizi sıkmamaya çalışarak tanıtmaya çalıştım. Umarım zevk almışsınızdır.


 Dikkat Çekenler: Kızları dünya sıralamasında ilk 2 ye girebilir. J Avrupa vatandaşlığının modernliğini ve çağdaşlığının yanında kültürlerine has özelliklerini korumaya devam ediyorlar. Yemekleri güzeldir. Bira güzeldir. Her yer yeşildir ve renkler görmediğiniz kadar canlıdır. Az insan olmasından dolayı stresten uzak mutlu bir yaşam söz konusudur. Basketbol tutkudur.

25 Mayıs 2012 Cuma

AVUSTURYA


AVUSTURYA

Avusturya deyince akıllara; tabii ki de öncelikle klasik olmak üzere müzik gelir. Daha sonra tarih derslerinden “Viyana Kapıları” gelir =) . Başlıca Sigmund Freud, Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart’ ı akıllara getirenlerde olacaktır. Eğer midenize benim gibi düşkünseniz de, tabii ki Wiener Schnitzel ve Kaiserschmarrn gelecektir. Ayrıntılı bilgi için; http://tr.wikipedia.org/wiki/Avusturya



Avusturya’da sadece Viyana şehrinde ve 1 gün kalabildim. Bu sebeple yazacaklarım tamamen kısa gözlemlerim sonucunda olacaktır, umarım çok yanılmamışımdır.
Viyana(3 yıldız)
Benden 3 yıldız almasına rağmen eğer ki çok sayıda “Kültür Şok’u” yazımda bahsettiğim medeniyetten yoksun Türk arkadaşlar olmasaydı rahatlıkta 4 yıldız alabilirdi. Bu arkadaşlardan yeterince bahsettiğimi düşünerekten Viyana’nın güzel yanlarına geçelim.
Öncelikle tam bir öğrenci şehri, her yer onlarla dolu ve bildiğiniz üzere bir kısmı da Türkiye’deki Avusturya Lisesi’nden çıkan arkadaşlarımız. Bunun faydası her yer de öğrencilere göre düzenlenmiş; parklar, eğlence yerleri vb.
Müze bakımından da oldukça zengin bir şehir Viyana;

Kunsthistorisches Müzesi, Staatsoper opera binası, Arsenal Müzesi, Museumsquartier. Ve bunların yanında geniş parkları ve yeşil alanları da cabası.


Diğer bir önemli yapı, Viyana’nın simgesi denilebilecek Wiener Riesenrad. Her bir kolunda küçük bir restoran olan çok büyük bir dönme dolap.


Bunun yanında Viyana’da geçen küçük bir enstantane ile yazımı bitiriyorum. “Viyana’da kaldığım tek günün gecesi bardan çıkıp hostele dönerken bir parktan geçmek zorundaydım ve ilerde bir kalabalık gördüm. Biraz tırsmayla beraber ilerledim, biraz daha yaklaşınca neredeyse 10 kişilik siyahî arkadaşlardan oluşan bir grubun orada olduğunu ve bir tanesinin geçeceğim yolun tam üzerinde arkadaşlarına hararetli ve bağıra bağıra bir şeyler anlattığını gördüm. İçimden kesin bunlar bana bulaşacak ve seyahatimin son gününde meftaa olucam dedim. Yaklaştıkça 1 kişi dışında muhabbet kesildi ve bakışların içerisinden geçerken, o heyecanla bir şeyler anlatan eleman bana çarptı, tam o anda eyvah! Dedim, herhalde hem beni soyacaklar hem de dayağı yicem. Çarptıktan sonra çocuğa içimdeki Türk cengaverliğiyle sert bir bakış attım, ama bir şey dese deparı basıcam :D Çocuk bana izin vermeden döndü ve ellerini birleştirerek birkaç defa özür diledi. Ben şaşkınlıkla önemli değil derken hepsi aynı anda iyi akşamlar diledi.” Bu hikâyeden de anlaşılabileceği gibi İstanbul’da hayatta kalmış herkes Interrail seyahatinde sorun yaşamaz, çünkü daha tehditkâr bir şehir olduğunu sanmıyorum bu gittiğim şehirlerde en azından.
Dikkat Çekenler: Paranoyak olmayın, limonlu schnitzel pek güzel değildir, aşırı ilgili Türk garsonlara kurban olalım, Almanlardan daha sıcakkanlılardır, seyahatimdeki en iyi 2. hostel Do Step Inn buradadır.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

ÇEK CUMHURİYETİ


ÇEK CUMHURİYETİ

Çek Cumhuriyeti eski adıyla Çekoslovakya deyince erkeklerin akıllarına güzel kızları, Baros, Ujfalusi, Nedved, Koller gibi efsanevi futbolcular ile birlikte genel olarak Prag geceleri ve tabii ki Pilsen’in önderliğinde çeşit çeşit biraları gelir.  Detaylı bilgi için; http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ek_Cumhuriyeti



Bu güzel ülkede ne yazık ki sadece Prag şehrine gidebildim, hâlbuki çok fazla zamanımı ayırmak istiyordum bu ülkeye ama ne yazık ki olmadı. Klasikleşmiş yıldız notlandırmamı yapmam gerekirse, önceki yazılarımda da hayranlığımı belirttiğim gibi;

Prag(5 yıldız)

Evet, bu şehre gidenler hiç sevmiyor ya da hayran kalıyor; çünkü şehre girer girmez çok kasvetli olduğunu hissediyorsunuz ancak bu çoğu insanda kötü bir tepkiye yol açsa da bende inanılmaz bir merak ve hayranlık duygusu uyandırdı.

Seyahatimin son 5 gününün 3 gününü bu şehirde harcadım ama imkânım olsa 10 günümü de harcayabilirdim, bunda bir Kafka hayranı olmamın büyük payı vardı açıkçası =)

Prag’ı neden sevdiğimi anlatmakla başlayayım, şöyle bir şehir düşünün; şehrin ortasından Vltava Nehri geçiyor ve bu nehir şehri Old city, New City olarak 2 bölüme ayrılıyor. Old City; Prag’ın 2. Dünya Savaşı’ndan çok zarar görmeyen ender şehirlerden biri olması sebebiyle inanılmaz eski ve görkemli mimari yapılara sahipken, New City; gece eğlence yerlerine, halkın yaşam ve çalışma alanlarına,  modern sanatlar müzesine ve çok sayıda eski kilise ve sinagoga sahip.

Yani buradan anlaşılabileceği gibi modern yaşam ile tarih iç içe bulunuyor ve inanılmaz derecede korunmuş. Bunun yanında benden 5 yıldız almasının sebepleri ise; İskender’den sonra hayatımda yediğim en güzel yemek olan “Svičkova”, süper kale manzarası,  Charles köprüsü, sıcakkanlı insanı, ucuzluğu,  gece hayatı, huzurlu olması, müzik tarihi müzesi ve en önemlisi bitmek tükenmek bilmeyen klasik ve kilise müziklerinin sokak, opera salonları ve dini mekânlarda devamlı sürmesidir.

Bu bölümde Çek Cumhuriyeti’nde gittiğim tek şehir olan Prag’ı yüzeysel olarak sizi sıkmamaya çalışarak tanıtmaya çalıştım. Bundan sonraki bölümlerde bu şehrin ayrıntılarını, görülmesi gereken yerleri, yemek yenecek yerleri; fotoğraf ve videolarla tanıtmaya çalışacağım.

Dikkat Çekenler: Kafka’yı çok güzel paraya çevirmişler hatta biraz suyunu çıkartmışlardır, “Becherovka” güzeldir, yakışıklı erkek pek yoktur ama aşırı güzel kız çoktur, gittiğim en ucuz Avrupa şehridir, kaybolmak inanılmaz kolaydır, “Karlova” ve “Kaprova” farklı sokak ve caddelerdir hostelinizin hangisi üzerinde olduğuna 3 defa kontrol edin yoksa benim gibi yarım saat gezinebilirsiniz =) , kilise müziği büyüleyicidir, vejetaryenlerin yaşayamayacağı bir yerdir.


15 Nisan 2012 Pazar

HOLLANDA


HOLLANDA

Hollanda deyince akla; futbolu, kızları =) , değişik ev yapıları ve tabii ki Amsterdam gelir. Detaylı bilgi için ; http://tr.wikipedia.org/wiki/Hollanda




Sadece Amsterdam Şehrine gittim ve yetti =)

Amsterdam Şehir İçi (2 yıldız)
Amsterdam Şehir Dışı (4 yıldız)

Ever, bu şehri ikiye ayırdım çünkü aralarında bana göre dağlar gibi fark var. Şehir içi ne kadar kargaşa dolu, pis, kalabalık, düzensiz ve erkekler için keyif doluysa; şehir dışı da bir o kadar sakin, huzurlu, düzenli, mutluluk veren ve yaşanılası bir yer ancak pek eğlence yok tabii =)

Şehir içini erkek olmama rağmen pek sevmedim çünkü çok fazla “junkie” vardı ve kendimi hiç güvende hissetmedim açıkçası. Ayrıca yattığım 18 kişilik odanın da buna etkisi yok değil :D Bunun yanında bir daha göremeyeceğim kadar “güzel insanları” barındıran “Red Light District” 2 yıldızın birini almasının sebebi diyebilirim. Diğer yıldız ise ülkemizde yasak olan şeyleri bulmanın ve kullanmanın rahatlığından geliyor. Bunun yanında çeşitli ülkelerin mutfaklarını barındıran çok güzel bir meydanının olması ve tabii ki de kanallardan oluşan şehir, akşamları oldukça güzel görünmesi şehri gidilesi yapan unsurlardan.

Ancak yaşanır mı? Hayır.

Gelelim şehir dışına; Amsterdam’ın şehir dışı sanki başka bir şehir ve sanki 10 dk uzaklıkta o karışıklık, pislik, kargaşa yok gibi sakin, huzurlu, düzenli ve temiz. Hayatım boyunca her zaman huzurlu, sakin ortamlardan hoşlanmışımdır, ancak tabii ki bir noktadan sonra çıkıp arada dağıtmanın da şart olduğunu düşünmüşümdür. Bu sebeple Amsterdam’ın şehir dışı bölümü tam bana göre, çünkü çok sakin olan şehir dışı yaşamından sonra eğer isterseniz belki de dünyanın en iyi dağıtabileceğiniz yerine 10 dk sonra ulaşabiliyorsunuz.

Amsterdam şehrinde diğer şehirlere kıyasla gelişmiş bir metro hattı yok, ancak buna gerek var mı derseniz, hayır. Çünkü nüfusun neredeyse hepsi, yaşlısından gencine, iş adamından ev hanımına, herkes bisiklete biniyor. Ve orada araba gibi herkes bisikletlerini süslemiş, değişik aparatlar takmış, özel kilitler almış. Bunun yanında şehir bisiklete göre tasarlanmış, bisikletlerin çoğunlukla kullandığı bir vapur, bisikletlerin kilitlenebilmesi için her yerde park demirleri ve alanları, her yerde bisiklet kiralama dükkanları, neredeyse araç yolu kadar genişlikte bisiklet yolları, ışıkları. Bu sebepten midir bilinmez şişman insan neredeyse görmedim.

Bu bölümde Hollanda’da gittiğim tek şehir olan Amsterdam’ı yüzeysel olarak sizi sıkmamaya çalışarak tanıtmaya çalıştım. Bundan sonraki bölümlerde bu şehrin ayrıntılarını, görülmesi gereken yerleri, yemek yenecek yerleri; fotoğraf ve videolarla tanıtmaya çalışacağım.

Dikkat Çekenler: Elinde içki şişesi olan ve bağırarak şarkı söyleyen insanlara dikkat edin, şişeyi size fırlatabilirler. 18 kişilik hostel odasında kalmayın, gece yatmaya geldiğinizde yatağınızda başka birinin yatmış olduğunu görebilirsiniz. Şehir içinde kalın, ama şehir dışına da bisikletle kesin çıkın. Özgürlüğün suyunu çıkarmayın, kafanızda bir saksı ve çırılçıplak şekilde sokakta geziyor halde kendinizi bulabilirsiniz. Erkekler “o” 50 Euro yu verin !! Kızlar Amsterdam’a büyük hayaller kurarak gitmeyin, tanıştığım 5 kızda oradan tiksinmiş bir şekilde erken çıkış yaptılar.