15 Nisan 2012 Pazar

HOLLANDA


HOLLANDA

Hollanda deyince akla; futbolu, kızları =) , değişik ev yapıları ve tabii ki Amsterdam gelir. Detaylı bilgi için ; http://tr.wikipedia.org/wiki/Hollanda




Sadece Amsterdam Şehrine gittim ve yetti =)

Amsterdam Şehir İçi (2 yıldız)
Amsterdam Şehir Dışı (4 yıldız)

Ever, bu şehri ikiye ayırdım çünkü aralarında bana göre dağlar gibi fark var. Şehir içi ne kadar kargaşa dolu, pis, kalabalık, düzensiz ve erkekler için keyif doluysa; şehir dışı da bir o kadar sakin, huzurlu, düzenli, mutluluk veren ve yaşanılası bir yer ancak pek eğlence yok tabii =)

Şehir içini erkek olmama rağmen pek sevmedim çünkü çok fazla “junkie” vardı ve kendimi hiç güvende hissetmedim açıkçası. Ayrıca yattığım 18 kişilik odanın da buna etkisi yok değil :D Bunun yanında bir daha göremeyeceğim kadar “güzel insanları” barındıran “Red Light District” 2 yıldızın birini almasının sebebi diyebilirim. Diğer yıldız ise ülkemizde yasak olan şeyleri bulmanın ve kullanmanın rahatlığından geliyor. Bunun yanında çeşitli ülkelerin mutfaklarını barındıran çok güzel bir meydanının olması ve tabii ki de kanallardan oluşan şehir, akşamları oldukça güzel görünmesi şehri gidilesi yapan unsurlardan.

Ancak yaşanır mı? Hayır.

Gelelim şehir dışına; Amsterdam’ın şehir dışı sanki başka bir şehir ve sanki 10 dk uzaklıkta o karışıklık, pislik, kargaşa yok gibi sakin, huzurlu, düzenli ve temiz. Hayatım boyunca her zaman huzurlu, sakin ortamlardan hoşlanmışımdır, ancak tabii ki bir noktadan sonra çıkıp arada dağıtmanın da şart olduğunu düşünmüşümdür. Bu sebeple Amsterdam’ın şehir dışı bölümü tam bana göre, çünkü çok sakin olan şehir dışı yaşamından sonra eğer isterseniz belki de dünyanın en iyi dağıtabileceğiniz yerine 10 dk sonra ulaşabiliyorsunuz.

Amsterdam şehrinde diğer şehirlere kıyasla gelişmiş bir metro hattı yok, ancak buna gerek var mı derseniz, hayır. Çünkü nüfusun neredeyse hepsi, yaşlısından gencine, iş adamından ev hanımına, herkes bisiklete biniyor. Ve orada araba gibi herkes bisikletlerini süslemiş, değişik aparatlar takmış, özel kilitler almış. Bunun yanında şehir bisiklete göre tasarlanmış, bisikletlerin çoğunlukla kullandığı bir vapur, bisikletlerin kilitlenebilmesi için her yerde park demirleri ve alanları, her yerde bisiklet kiralama dükkanları, neredeyse araç yolu kadar genişlikte bisiklet yolları, ışıkları. Bu sebepten midir bilinmez şişman insan neredeyse görmedim.

Bu bölümde Hollanda’da gittiğim tek şehir olan Amsterdam’ı yüzeysel olarak sizi sıkmamaya çalışarak tanıtmaya çalıştım. Bundan sonraki bölümlerde bu şehrin ayrıntılarını, görülmesi gereken yerleri, yemek yenecek yerleri; fotoğraf ve videolarla tanıtmaya çalışacağım.

Dikkat Çekenler: Elinde içki şişesi olan ve bağırarak şarkı söyleyen insanlara dikkat edin, şişeyi size fırlatabilirler. 18 kişilik hostel odasında kalmayın, gece yatmaya geldiğinizde yatağınızda başka birinin yatmış olduğunu görebilirsiniz. Şehir içinde kalın, ama şehir dışına da bisikletle kesin çıkın. Özgürlüğün suyunu çıkarmayın, kafanızda bir saksı ve çırılçıplak şekilde sokakta geziyor halde kendinizi bulabilirsiniz. Erkekler “o” 50 Euro yu verin !! Kızlar Amsterdam’a büyük hayaller kurarak gitmeyin, tanıştığım 5 kızda oradan tiksinmiş bir şekilde erken çıkış yaptılar. 

6 Nisan 2012 Cuma

BELÇİKA



BELÇİKA

Belçika deyince aklımıza açıkçası çok bir şey gelmez; belki benelüks ülkelerinden biri olduğu, Futbol Milli Takımımızla devamlı karşılaşmaları ve belki midenize benim gibi düşkünseniz waffle gelir. Daha detaylı bilgi için ; http://tr.wikipedia.org/wiki/Bel%C3%A7ika




Brüksel(4 yıldız)

Belçika’da çok sevdiğim bir arkadaşımın özel bir isteği üzerine sadece Brüksel kentine gidebildim. Ancak şimdi düşündükçe keşke Brugge kentine de gitseydim diyorum. Çok yakındı ve ben zaman kaybetmemek için gitmedim. Bu pişmanlığımı kenara bırakıp kısaca gözlemlerimi anlatayım;

Brüksel, tam bir organizasyon şehri! 1 gün kaldım ama toplamda 5 tane değişik organizasyona katıldım. Bunun yanında ben gitmek üzere tren garına giderken, bisiklet ve kaykay-paten yarışlarının ve gösterilerinin hazırlıkları yapılıyordu. Bu kadar organizasyon olmasını bir şeye bağladım açıkçası, insanlar ya dışarı çıkmıyorlar ya da çok insan yok, bu yüzden insanların dışarı çıkmasını sağlamak için böyle şeyler yapıyorlar :D Bir video ekleyeceğim ilerleyen bölümlerde, o video da göreceksiniz ki video boyunca neredeyse insan yok, ama saat öğlen 4 :D 

O organizasyonlar bizde yapılsa ana-baba günü olur kalabalıktan sıkılırsınız. Ancak orda oldukça tenha ortamlar olması ilk başta hoş gelse de 1 gün olsa bile günün sonunda sıkıntı vermeye başladı bana.

Ve gelelim bu kadar yüksek puan almasının sebebine. Müzik! Evet, bu şehirde köşe başı sokak müzisyenlerine rastlayabilirsiniz. 1 günlük gezim boyunca şimdi videolardan kontrol ettim, toplamda 15 tane farklı türde müzik grubu veya müzisyene şahit olmuşum. Metro beklerken, trenle şehre gelirken ve çıkarken, yemek yerlerinde, sokakta yürürken(müzisyenler sayesinde) devamlı arkadan bir müzik çalıyor. Bu da benim için Interrail seyahatimde bu şehri özel bir yere koyuyor. Kesinlikle çok başka ve çok güzel bir havası var Brükselin.

Dikkat Çekenler: Yemeği güzeldir. Organizasyonu eksik olmaz. İnsanlar hava kararmadan pek sokağa çıkmaz. Her yerde ama her yerde müzik vardır. Geniş, boş alan ve bunun yanında park, yeşil alan oldukça fazladır. Şehir planlaması müthiştir. İnsanı hafif soğuk olsa da sosyaldir. Waffle !!!!


5 Nisan 2012 Perşembe

İSPANYA


İSPANYA-KATALONYA

İspanya diyince akıllara ilk; futbol takımları, boğa güreşleri, tapas ve çeşitli dansları gelir.Daha detaylı bilgi için ;  http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0spanya     ve  http://tr.wikipedia.org/wiki/Katalonya
İspanya’da ne yazık ki sadece Katalonya özerk bölgesinin başkentine yani Barcelona’ya gidebildim. Bu yüzden direk puanını yazıyorum, 4 yıldız.



Barcelona’ya bir Real Madrid taraftarı olarak bir uyuzluğum olsa da yinede gitmeden önce araştırdığım kadarıyla bir turist için içinde her şeyi barındıran bir şehir izlenimi vermişti. Gerçektende gittiğimde bunun doğru olduğunu anladım. Müzeyse müze, bina ise bina, kilise ise en babası, parksa belki de en enteresanı, sahilse türlü türlüsü, eğlence desen zaten İbiza’ya yakın olmasının etkisiyle herhalde Avrupa’nın diğer ülkelerine oranla oldukça çeşitli. Bir de hayatımda yediğim en güzel McDonald’s hamburgeri: 1955 !!!!

Gelelim Barcelona’nın benim için hatırlanır olmasına. Bu şehirde sabah ne kadar gezilesi hiç zaman kaybedilmemesi gereken bir yerse, gece de bir o kadar fazla dolaşılmaması gereken bir yer, özellikle turistin az olduğu mekânlarda.  Gece birazcık taksimin arka sokaklarına benziyor, la rambla’nın arka sokakları. La rambla demişken şunu söylemeliyim tabii ki de Avrupa’nın her yerini gezmedim ancak başka şehirlere giden arkadaşlardan da duyduğum kadarıyla Avrupa’da İstiklal Caddesi gibi bir cadde daha yok sanırım.

Son olarak daha sonra ayrıntılı yazacağım ama “siesta” ne saçma şey yau. Karnı tok bunların sanırım, biz olsak turist ne zaman gelse yine de açık tutarız dükkânı 2-3 müşteri için, bunlarda tam tersi.

Bu bölümde İspanya’da(Katalunya’da) gittiğim tek şehir olan Barcelona’yı yüzeysel olarak sizi sıkmamaya çalışarak tanıtmaya çalıştım. Bundan sonraki bölümlerde bu şehrin ayrıntılarını, görülmesi gereken yerleri, yemek yenecek yerleri; fotoğraf ve videolarla tanıtmaya çalışacağım.

Dikkat Çekenler: Siyahi erkek arkadaşlara bulaşma!!! Kız ise ne istiyorsa ver!! Her zaman daha ucuzunu bulabileceğin mantığıyla sakın ilk gördüğün yerden bir şey alma! Tapas şahanedir. Ancak bir ana yemek değil aperatiftir, her çeşidinden alıp karnını doyurursan tepki çekersin :D  Sahili güzeldir. Metrosu gelişmiştir. İnsanı tip olarak bize benzer. Son olarak Gaudi şahanedir.

4 Nisan 2012 Çarşamba

FRANSA


FRANSA
Fransa diyince herkesin aklına “ilk” Eiffel kulesi, şarap, futbol ve “macaron” gelir sanırım. Detaylı bilgi için;  http://tr.wikipedia.org/wiki/Fransa 



Sırasıyla gittiğim şehirleri detaylarıyla yazacağım. Ama yine öncelikle gittiğim şehirleri ve beğeni oranımı yazmak istiyorum;

Cerbere(4 yıldız)
Nice (3 yıldız)
Paris(3 yıldız)

Çocukluğumda, bir aile dostumuz bize Paris’e sık sık gittiğini ve Dünya üzerinde daha yaşanılası bir şehir daha olmadığını anlatır dururdu. Bende o zamandan beridir bir merak, bir gitme isteği vardır. Büyük heyecan ve beklenti ile gittim Paris’e açıkçası. Ama çok da beklentilerim karşılandı diyemem. Bunun sebebi sanırım Roma ve Floransa’dan sonra biraz sönük kalmasıydı. Her şehrin kendine göre bir güzelliği vardır elbet ama ben Paris’inkini pek göremedim sanırım. Şehirde beni en çok etkileyen yapı tabii ki de Eiffel kulesi oldu. Görünüşü insana güven veriyor ve çıkıldığındaki manzarası da cabası. Bir diğer etkileyen yapı ise Louvre Müzesi. Bu kadar kapsamlı bir müze nasıl olur diye hala şoktayım. Ancak şunu demeden geçemeyeceğim, önüne sonradan yapılan camdan piramit o güzelim tarihi yapının tam anlamıyla içine etmiş. Bunun yanında, önceden giden arkadaşların hayranlıkla anlattığı ancak benim gidemediğim 2 yer var. Versailles Sarayı ve Disneyland. Birine zaman olmadığından birine de para olmadığından gidemedim ama bir dahakine kesinlikle ne olursa olsun gideceğim. Ve son olarak Paris Metrosu!!!! Nasıl bir gelişmişliktir bu metro ağı hala şoktayım. Biz daha o standartlarda 1 tane metro hattına sahipken adamların tam olarak 16 tane metro hattı var ve neredeyse gitmediği yer kalmıyor.

Nice. Fransızcada da aynı anlama geliyor mu bilmiyorum ama İngilizce’deki anlamına çok yakışır bir şehir. Bunun yanında Türkçe’de sesçe benzer olan “mis” kelimesini de üzerinde çok güzel taşıyor. Seyahatim boyunca gördüğüm en temiz şehir diyebilirim. Çok fazla gezme şansım olmadı gerçi ama sahili ve denizi süper. Bunun yanında gece hayatı; sahil boyunca sıralanan çeşitli gece kulüpleri ve barlar sayesinde eminim çok iyidir. Ancak bunun getirdiği bir özellik mi yoksa o çevrede bulunan bir özellik mi bilmiyorum ama şehirde 3 saat geçirmemize rağmen bize bulan dolandırıcı oranı oldukça yüksek bir şehir.

Ve son olarak Cerbere. Birçoğunuz google ile arayıp bulma durumunda hissedeceksiniz yazımı okuduktan sonra ama aratmakla yetinmeyip gidilesi bir yer. Aslında daha çok emeklilik sonrası yaşanılacak bir yer ama görülse de bir şey kaybedilmez. Bu şehre trenimiz aktarma yapacak olduğu için uğradık. İlk istasyonun görünüşü dökük saçık, leş gibi olunca, biz ”eyvah nereye geldik yau” dedik. Ancak daha sonra, daha trenimizin gelmesine var, yürüyelim gezelim dedik. Sırtımızda çanta, bir üst geçitten geçip 2-3 evden sıyrıldıktan sonra yüksek bir yerin yanındaki yola geldik. Biraz yürüyüp yolun kenarından aşağıya baktığımızda uzun zamandır gördüğümüz en büyüleyici görüntüyü gördük. Bir şehir bu kadar mı sakin, şirin ve büyüleyici olur. El ele, pıtı pıtı yürüyen yaşlılar, renkli renkli 2 katlı evler, süper bir deniz manzarası ve güzel, küçük bir liman kenti. Şehirde gördüğümüz kadarıyla gezilecek bir müze, yapı ya da eski bir kilise falan yok ama sanırım buna da ihtiyacı yok. Emeklilik sonrası beni kabul ederlerse net orda sokakta bile olsa yaşarım. O derece güzel hayaller kurulabilecek bir yer.

Bu bölümde Fransa’da gittiğim şehirleri yüzeysel olarak sizi sıkmamaya çalışarak tanıtmaya çalıştım. Bundan sonraki bölümlerde her şehri, görülmesi gereken yerleri, yemek yenecek yerleri; fotoğraf ve videolarla tanıtmaya çalışacağım.

Dikkat Çekenler: Paris metrosu aşmıştır. Şarap İtalya’dakinden aynı markalar ve seneler olmasına rağmen daha pahalıdır. Aslında genel olarak her şey daha pahalıdır. Müze olayını çok güzel analiz edip, turisti nasıl çekeriz ve parasını alırız hesabı çok güzel yapılmıştır. Tabii bunun yanında sanata verdikleri değer su götürmez derecede muazzamdır. Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama beyaz tenli insandan çok siyahi insan çoğunlukta gibi. Paris metrosuna bir nevi tuvalet muamelesi yapılıyor =) Bir de değinmeden geçemeyeceğim, kızlardaki o koltuk altındaki çokça tüy olayı nedir yau!!!